Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Medyum

Alanında uzman  medyum  hoca ile sizlere birçok alanda faydalı olabileceğiniz söyliyelim. Mesela sevgilinizden mi ayrıldınız hemen onu geri getirmek için etkili bir büyü ile geri getirir. Birisine aşık mı oldunuz onu size bağlama büyüsü yaparak çok mutlu olursunuz. Bir kişiyle evlenmek mi istiyorsunuz onun kararlarını bu yöne çeker. Veya size büyü yapıldığını mı düşünüyorsunuz onu bozmak için güzel bir büyü yapar. Üstünüzde nazar mı var korkmayın siteye girin ve medyumla iletişim kurduktan sonra size yardımcı olur ve nazarı yok eder. Devamı için siteye bekleriz. Site Adresi:  medyumlar

Güzel ve Çirkin

Bir zamanlar zengin bir tüccar varmış. Üç kızı olan bu tüccarın kızlarının ikisi son derece bencilmiş. Ama üçüncüsü, yani adı Güzel olanı hem iyi hem de sevgi doluymuş. Bir gün tüccar, gemilerinin şiddetli bir fırtınada battığı haberini almış. Zavallı adam varını yoğunu kaybetmiş, geriye bir tek kasabadaki küçük evi kalmış. Açgözlü iki kardeş bu durumdan hiç hoşlanmamışlar. Yatakta yatmak ve oflayıp puflamaktan başka bir şey yapmaz olmuşlar. Evin bütün işleri Güzel’e kalmış. Bir zaman sonra tüccar kayıp gemilerinden birinin limana ulaştığını duymuş. Haberin doğru olup olmadığını öğrenmek için yola çıkmadan önce kızlarına, dönüşte size ne hediye getireyim, diye sormuş. Açgözlü iki kardeşin neşeleri hemen yerine gelmiş. “Elbiseler ve mücevherler!” isteriz demişler. “Peki ya sen Güzel?” diye sormuş tüccar. “Bir gül. O bana yeter,” demiş Güzel. Birkaç gün sonra tüccar evine dönmek üzere üzgün üzgün yola koyulmuş. Yine yoksulmuş, çünkü son gemiden ona kalan paraları da dolandırı...

Kurbağa Prens

Bir zamanlar yedi güzel kızı olan bir kral varmış. Bu kızların en güzeli en küçük olanmış.Güzel günlerde sarayın yakınındaki serin gölün kıyısında altın topuyla oynamaya bayılırmış. Bir gün kız topunu havaya atmış ve beklenmedik bir şey olmuş. Top göle düşmüş! “Topum gitti!” diye ağlamış kız. “Ben senin topunu getiririm,” demiş gölün kıyısındaki küçük bir kurbağa. “Ama benimle arkadaş olacağına, yemeğini paylaşacağına ve geceleri yatağına alacağına söz verirsen, ” diye devam etmiş kurbağa. “Tamam ” demiş kız. Ama kurbağa suya dalıp kızın topunu ona geri vermez koşarak saraya dönmüş. Akşamleyin kral ve ailesi sofraya oturmuşlar. Tam yemeğe başlamak üzerelerken kapıdan bir vraklama sesi gelmiş. Küçük prenses duymazdan gelmeye çalışmış. Ama kral meraklanmış. ” Kim o?” diye sormuş. Prenses bunun üzerine kurbağaya verdiği sözü babasına anlatmış. ” Söz sözdür kızım,” demiş babası. Böylece prensesin nefret dolu bakışlarına rağmen kurbağaya sofrada yer verilmiş. Yemekten sonra kız tek b...

Kurşun Asker

Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak bir ülkede bir oyuncak evinin içinde tam altı tane kurşun asker yaşarmış. Bunları bir gün alıp bir oyuncakçı dükkanının vitrinine koymuşlar. Altısı da tüfekleri omzunda hazır olda duruyordu. Yalnız içlerinden birinin tek ayağı yoktu. Oğlunun doğum günü için armağan almaya çarşıya çıkan bir baba, askerleri görünce çok beğenmiş, hemen dükkâna girip onları satın almış, satıcı, askerleri kutuya yerleştirirken birinin tek bacaklı oluşunun nedenini açıklamış babaya. Bunları yapan ustanın kurşunu son askere yetmeyince o da topal kalmış. Baba şaşırmış bu duruma ama bir şey dememiş, kurşun askerleri alıp çocuğuna götürmüş. Doğum gününde eğlenen çocuklar, askerlerle oynayıp eğlenmişler. Oyun oynamaları bitince altı tane kurşun askeri kutularına yerleştirmişler. rafa kaldırıldı. Yarı karanlık kutunun içinde askerlerin canı sıkılıyormuş, Yalnız topal olan kurşun asker kutunun kapağının aralığından dışarıyı görebiliyormuş ve bun...

Kral İsteyen Kurbağalar

Çok eski zamanlardan birinde Olympos dağının doruklarında Tanrı Jüpiter yaşarmış. Dağların, denizlerin, hayvanların, insanların kralıymış. Dağın eteklerinde kocaman bir göl varmış. Bu gölün sakinleri de geveze kurbağalarmış. İlk başlarda kurbağalar neşe içinde özgürce yaşarlarmış. İstediklerini istedikleri zaman yaparlarmış. Kimse karışmazmış onlara. Bir süre sonra kurbağalar bu özgür hayattan sıkılmaya başlamışlar. Göklere yükselen vraklamalarla Jüpiter’den kendilerine bir kral göndermesini istemişler: “Kral hayatımıza yön versin, ne yapacağımızı bize söylesin.”Jüpiter önce pek dikkate almamış kurbağaların bu isteğini. Ama öylesine gürültülü, öylesine gevezeymişler ki dayanamamış, eline geçirdiği bir ağaç parçasını yukarıdan gölün ortasına fırlatmış. Bir şeyin şrak diye gölün ortasın düşmesi kurbağaları susturmuş. Uzun süre bağırmışlar. Bu suskun krallarının yanına yaklaşmaya da korkuyorlarmış. “Tanrı Jüpiter’in gönderdiği bu sessiz kralın sağı solu belli mi olur, değil mi? Uysa...

Kırmızı Benekli Kelebek

Güzel bir yaz günüydü. Oya kırlara çıkmak çiçek toplamak istedi. Kırlara geldiğinde önce biraz çiçek topladı sonrada biraz temiz havada gezindi. Açık hava Oya’nın uykusunu getirmişti. Oya bir ağacın altına gidip biraz kestirdi. Rüyasında kırmızı benekli, yıldızlı kanatları olan şarkı söyleyen güzel bir kelebek gördü. Uyandığında ise kırmızı benekli kelebek yoktu. Ama Oya onu görmeyi çok istiyordu. Eve geldiğinde hemen annesine; — Anne kırmızı benekli kelebek nerde, hani dans edip şarkılar söyleyen kırmızı benekli kelebek? Annesi; — Kırmızı benekli kelebek olmaz ki kızım, sen rüya görmüş olmalısın. Oya; — Hayır anne gördüm. O gerçekten de var. Ben çıkıp onu arayacağım, demiş. Oya dışarı çıkıp her yerde kırmızı benekli kelebeği aramış, arkadaşlarına da sormuş kırmızı benekli kelebeği görüp görmedikleri ama hiç kimse görmemiş kırmızı benekli tavşanı. Oya tüm gün onu aradığı için çok yorulmuş. Eve gelir gelmez hemen uyuya kalmış. Yine rüyasında kırmızı benekli kelebeği görmüş. Yi...

Yaşlı Kaplumbağa

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir orman varmış. Bu ormanın halkı o kadar mutlularmış ki bu mutluluklarının gün gelip de bitmesinden korkuyorlarmış. Ormanda bir gün çok şiddetli bir rüzgâr fırtınası çıkmış. Orman halkı çok ürkmüş. Bu rüzgâr fırtınası iki tam gün sürmüş. En sonunda bu şiddetli rüzgâr fırtınası durmuş. Orman halkı günlerce çabalayarak ormanlarını onarmışlar. Orman onarım işlerinden sonra hayvanlar yorgun düşmüşler. Ama içlerinden yaşlı Kaplumbağa Dede çok hastalanmış, yataklara düşmüş. Bu durum orman halkının çok üzülmesine neden olmuş, Zebra, — Arkadaşlar yaşlı Kaplumbağa Dedemiz günler geçtikçe daha fazla hastalanıyor, bu duruma bir çare bulmamız gerekiyor, elimizden gelenin daha fazlasını yapıp yaşlı Kaplumbağa Dedemizi tekrar ayağa kaldırmalıyız. Hep beraber bir çözüm yolu bulmalıyız, Demiş ve tüm orman halkı bir çözüm yolu bulmak için düşünmeye başlamışlar. Fil, — Arkadaşlar geçen günlerde Serçe kardeşle karşılaşmıştım beni evine davet etti ...

İki İnatçı Keçi

Bir köprünün ortasında rastlaşmış iki keçi Hep inatçılıkmış meğer bu keçilerin suçu Büyük keçi demiş yol ver önce ben geçeceğim Küçük keçi demiş eğer verirsem öleceğim Tam köprünün ortasında toslaşmış iki keçi İkisi de suya düşmüş bunu görenler şaşmış Keçilerin inatçısı suya düşer boğulur İnsanların inatçısı kim bilir ki ne olur İşte böyle arkadaşlar, işin aslı şöyleymiş: Bir köylünün iki inatçı keçisi varmış. O kadar inatçılarmış ki biri diğerinin yaptığı şeylerin tam tersini yaparmış. Öyleki birisi otlamak için köylünün evlerinin kenarından akan derenin karşı tarafına geçse o mutlaka bu tarafı tercih edermiş. Yine birgün kırlara otlamaya gitmişler. Her taraf yemyeşil taptaze çimenlerle doluymuş. Keçiler otlaya otlaya ırmağın kenarına kadar gelmişler. Keçilerden birisi ırmağın bir yakasında, diğeri öbür yakasında otlamaktaymış. İkisi de derenin karşı tarafından otlamak istemişler ve ikisi de ırmağın üzerindeki köprünün tam ortasına rastlaşmışlar. İki keçi, köprüde burun b...

UÇAN SANDIK

Bir zamanlar bir tüccar var mış; öyle zengin, öyle zenginmiş ki, istese bütün caddeleri, sokakları gümüş paralarla kaplatabilirmiş. Ama böyle bir şey yapmamış tabii; parasını nerede kullanacağını gayet iyi bilirmiş çünkü. Cebinden bir kuruş çıkarsa, mutlaka iki kuruş kazanırmış karşılığında. Evet, bu adam akıllı bir tüccarmış, ama herkes gibi o da ölmüş sonunda. Bütün mirası oğluna kalmış. Tüccarın oğlu parayı har vurup harman savurmaya başlamış; her gece maskeli balolara gitmiş, kâğıt paralardan uçurtmalar yapıp uçurmuş, altın paraları taş yerine kullanıp suda kaydırıp eğlenmiş. Tabii serveti kısa zamanda suyunu çekmiş; bir avuç bozuk para, bir çift eski terlik ve yırtık pırtık bir hırkadan başka hiçbir şeyi kalmamış. Derken, arkadaşları da birer birer uzaklaşmışlar çevresinden, çünkü onun gibi sefil biriyle görünmek istemiyorlarmış. Sadece iyi yürekli bir arkadaşı ona eski bir sandık yollamış ve “Pılı pırtını içine koyarsın!” demiş. İyi güzel de, bizimkinin sandığa koyacak hiçbir ş...

Sihirli Fasulye

Bir zamanlar yoksul ve dul bir kadın varmış. Oğlu çok tembel bir delikanlı olduğu için paraları yok denecek kadar azmış. Bir gün o kadar zor bir duruma düşmüşler ki, kadıncağız ellerinde kalan tek mal varlığını, Süt Beyazı isimli ineklerini satmaya karar vermiş. Oğluna ineği pazara götürüp satabileceği en iyi fiyata satmasını söylemiş. Delikanlı pazara giderken yolda tuhaf bir yaşlı adama rastlamış. Yaşlı adam ineğe bir göz atmış ve delikanlıya, “Bak çocuğum, bana bu ineği verirsen karşılığında sana çok değerli şeyler veririm,” demiş. Sonra cebinden beş fasulye tanesi çıkarmış. “Fasulye tanesi mi?” demiş delikanlı tereddütle.” “Ama bunlar sihirli,” demiş yaşlı adam. Adam öyle deyince bu iş delikanlının aklına yatmış ve fasulyeler karşılığında Süt Beyazı’nı yaşlı adama vererek yaptığı değiş tokuştan memnun, eve dönmüş. “Anne! Bak elimde ne var!” diye seslenip olanları anlatmış delikanlı eve dönünce. Ama annesi ona çok kızmış. Fasulye tanelerini dışarı, eline geçirdiği tavayı da deli...

Rapunzel

Bir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş. Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki güzel çiçekleri ve sebzeleri seyrederken, kadının gözleri sıra sıra ekilmiş özel bir tür marula takılmış. O anda sanki büyülenmiş ve o marullardan başka şey düşünemez olmuş. “Ya bu marullardan yerim ya da ölürüm” demiş kendi kendine. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış. Sonunda kocası kadının bu durumundan öylesine endişelenmiş, öylesine endişelenmiş ki, tüm cesaretini toplayıp yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç marul yaprağı toplamış. Ancak, o bahçeye girmek büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçlü bir cadıya aitmiş. Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ama bir avuç yaprak ona yetmemiş. Kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı pusuya yatmış, onu bekliyormuş. “Bahçeme girip benim ma...